2012 sonbaharı olsa gerek, feysbuktan bir mesaj geldi. Yanlış hatırlamıyorsam Oğur sazının akort düzeni ile ilgili yazmıştı Gilad. Açıkçası İsral’den bir gitaristin perdesiz gitar, kopuz ve Türk müziği hakkında sorular sorması beni şaşırtmıştı. Ortak noktamız Erkan Oğur’du ama Gilad, türkü repertuarına epey aşina idi ve mahalli sanatçıların çoğunu biliyordu. Türkçede öğrendiği ilk kelime “indir” idi çünkü ne var ne yok dinlemeye çalışıyordu. Buraya her geldiğinde bir sürü CD ile döndüğünü biliyorum.
Tanıştıktan, blmiyorum belki bir ay kadar sonra benden bir kopuz istedi. Ben de olmaz, bu işin ustaları var İstanbul’da onlardan al dedim. Yaparsın-yapamam filan derken sonunda ikna oldum. O vakit hem atölyem yeniydi hem de yurt dışına saz vermek fikri beni korkutuyordu. Çünkü eğer sazda herhangi bir sorun olursa müdahale etmem zor olacaktı. Yine de kabul ettim ve hatta birkaç gün sonra bir de Oğur sazı istedi. Daha önce kopuz yapmıştım ama Oğur sazı hiç yapmamıştım.
İlk Oğur sazı bir macera oldu. Aliağa gemi sökümden çıkma maunlar almıştım. Hurda gemilerin kapı, pencere, taban gibi yerlerinden sökülen maun ağaçları. Sanmam ki 30-40 yıldan genç olsunlar. Tekne problemdi. Sorup soruşturup bir tekneci buldum. O da ilk kez yaptı bu tip bir tekne. Yapana kadar da beni canımdan bezdirdi. Neyse, aralık ayında iki sazı da bitirdim. Gilad gelip kendi alacaktı sazlarını. Onun gibi ama amatör merakı olan arkadaşı Anomarel ile geldiler. Aynı dönemde Gilad Ekrem Özkarpat ustadan da bir perdesiz gitar alacaktı. İzmir’de üç gün kaldılar. Sazları çok beğendi. Ben de iki-üç aylık gerginliğimi üstümden attım. Üç yıl geçti ve sazlarda bugüne kadar hiçbir sorun yaşanmadı.
Ama sazlar bir yana ve ondan daha önemli olarak biz Gilad ile iyi dost olduk. Sıkça yazıştık ve onu Türkiye’ye gelme periyotları sıklaştı. Hatta bu geliş gidişler ve Erkan Oğur ortak paydasında başka ortak dostlar -mesela Ali Özden- edindik. Benden başka sazlar da aldı. Sazların sesi konusunda ondan öğrendiklerim oldu. Bir yapımcı en çok iyi icracılardan bir şeyler öğreniyor.
Gilad’ın Anadolu müziklerine büyük merakı var. Bizim için sıradan ve olağan olan bazı sesler ve ritimler onun için sıradışı. O, bu sıradışılığa dikkat çekince biz de aa evet, diyoruz, ilginç gerçekten de. Burada, bizim toplumun huyu olan bir şeyi yabancıdan duyunca kıymet vermek adetinden bahsetmiyorum. İçine doğduğumuz için farkına varmadığımız, bizim için normal, alışıldık, tabiî olana dikkat kesildiğimizde, aslında en çok gözümüzün önünde olana kör olduğumuzu fark ediyoruz.
Gilad’la birlikte de epey çaldık. En kıymetli arkadaşlarımdan biri olan Sercan Baş ile birlikte üçümüz birkaç dinleti yaptık. Gilad her seferinde, İsrail’de de çalabilsek dediyse de bunun olabileceğini pek ciddiye almamıştım doğrusu ama oldu! 2014 Mayısında, Sufi Festival’de çalmak üzere Sercan’la birlikte İsrail’e gittik. Sanırım altı gün kadar orda kaldık. Festival, çölün ortasında ashram denilen bir yerde oldu. Açıkçası üçümüzün de bu popüler Mevlana ve dönelim evrene mesaj gitsin türünden ahir zaman yogalarına aklımız ermiyor. Ortam da zaten biraz 60’ların hippi hareketlerini andırı türden de. Ama yine de İsrail’de çölün ortasında birden “Gamzedeyim Deva Bulmam” şarkısını duyunca şaşırıyor insan. İlk gece her yerde Türk, Arap ve Yahudi müzikleri ve bunları çalan çeşit tür müzisyen ile karşılaşmak çok güzel bir tecrübe idi. Kalan zamanlarda Küdüs ve Tel Aviv’i gezdik. Gilad’ın annesi ve babası bizi misafir ettiler.
Konserimiz de güzel oldu. Oradan bir perküsyonist dostumuz Roei Fridman da bize katıldı. Unutmadan bir küçük ayrıntıyı da yazayım: Türkiye’de zaman, mekan ve kurum fark etmeksizin, bir yerde konser verecek olduğunuzda ses düzenini ayarlamak imkansızdır. O işi yapan adamcağız en iyi ihtimalle oranın elektrikçisidir ama genellikle kadrolu müstahdemdir. Bası aç tizi kapat derken bağlamadan bağlamaya benzer bir ses duyabilirseniz şükreder aman kalsın öyle diye işin peşini bırakırsınız. İsrail’de bizim ses tesisatını ayarlayan kişi oranın tanınmış tonmaysterlerinden imiş. Adam hayatında ilk kez kopuz ve bağlama tonlayacak. Önce sazların çıplak sesini dinledi. Sonra bilmiyorum beş dakka geçti geçmedi şahane bir kopuz tonu, bağlama da süper!
İsrail’de, buraların müziğine yönelik önemli bir ilgi var. (Ha bir de biz gittiğimizde Muhteşem Yüzyıl orayı da sarmıştı.) Sadece türkü değil, klasik Türk müziğine de merak yoğun. Şüphesiz sokaktaki gençler, dünyanın her yerindeki gibi popüler olanın peşinde. Ama azımsanmayacak bir meraklı müzisyen kitle var.
Gilad aynı zamanda benim yurtdışından pek çok insanla tanışmama vesile oldu. Bu yazıyı yazarken bir yandan da kısa saplı perdesiz gitar, Cordoba Mini modelin tonu gibi konularda yazışıp duruyoruz 🙂